Al Pacino 80 yaşında: İşte en iyi 13 film performansı

Al Pacino 80 yaşında: İşte en iyi 13 film performansı

Bir sinema efsanesi geçtiğimiz günlerde 80 yaşına bastı ve o kişi Al Pacino. Al Pacino'nun en iyi performanslarına bir bakmaya ne dersiniz?

Pacino'nun sahip olduğu şaşırtıcı prestij ve şöhrete çok az oyuncu ulaştı. 1960'larda Lees Strasberg Enstitüsü method oyunculuğundan mezun olduğundan beri tüm zamanların en iyilerinden biri olarak saygı görerek zirveye tırmandı.

Oyunculuk yelpazesi çok geniş. Bir çok klasik filmde ve farklı türde zor karakterleri tutku ile canlandırdı. Pacino'nun doğum gününü kutlamak için en iyi performanslarını sizler için derledik.

The Panic In Needle Park (1971)

"The Godfather" da Michael Corleone olmadan önce Pacino nefes kesici yeteneklerini bu filmde göstermişti. The Panic In Needle Park New York uyuşturucu bağımlılığına taviz vermeyen bir duruş ve filmde Pacino bağımlı Bobby rolünde korkusuz cesur bir performans sunuyor.

Film aynı zamanda Bobby ve diğer bağımlı Helen (Kitty Wynn) arasındaki aşk hikayesidir, bu da sadece yaklaşan trajedi duygusunu arttırır. Pacino ve fotoğrafçı-yönetmen Jerry Schatzberg arasındaki iki işbirliğinin ilkiydi.

The Godfather üçlemesi (1972-1990)

Yazar-yönetmen Francis Ford Coppola, Al Pacino'nun The Godfather'da başlaması için uzun bir süre savaşmak zorunda kaldı. Stüdyo patronları Pacino'nun yetenekleri konusunda gergin ve emin değildi, ancak yetenekli genç aktör şüpheleri hızlı ve kesin bir şekilde susturdu.

Savaş kahramanınından mafya babasına dönen Pacino'nun ince ve ölçülü performansı, Mario Puzo'nun kitabından uyarlanan Coppola'nın efsane gangster destanının kalbinde. Godfather üçlemesi, ilerledikçe, Michael'ın yolsuzluk duygusu kireçlenir, Pacino ahlaki pusulasını kaybeden bir adam tasviriyle kan dondurur.

Kalpleri dağlayan finale ulaştığımızda, Michael'ın zulüm ve ihanet dolu yılları en üst seviyeye gelmiştir. Son film sagayı büyük bir dramla bitirmesine rağmen yine de 1. ve 2. film kadar iyi olmadığı düşünülmüştü.

Scarecrow (1973)

Pacino'nun yönetmen Jerry Schatzberg ile ikinci işbirliği, gözden kaçan bir bağımsız mücevher. Scarecrow, 1970'lerin ortasındaki deneysel ve cesur Hollywood film yapımını karakterize eder ve karakter ve atmosferi her şeyin üstüne koyar, anlatım doğal bir şekilde akar.

Bu, başrollerin Pacino ve Gene Hackman'dan oluştuğunu düşündüğünde özellikle iyi bir haber. Pacino, The Godfather'dan çıkarken, Hackman ise French Connection filmiyle Oscarları toplamıştı. Birlikte, Pittsburgh'da yeni bir iş kurmak için Amerika'nın batı kıyısından doğuya seyahat eden iki adamı camlandırıyorlar.

Serpico (1973)

Biri polis gerilim filmlerini tanımlamayı düşündüğünde, Serpico listenin en başındadır. Bu, büyük ölçüde Pacino'nun gizli dedektif olarak kararlı ve etkileyici performansından kaynaklanmaktadır. Oyuncunun kariyerinin en yüksek noktalarından biri olmaya devam ediyor, karakterlerin derisinin altına girip nefes almasını sağlıyor

Sidney Lumet tarafından yönetilen film, Frank Serpico'nun New York Şehri Polis Departmanında yolsuzlukları ortaya çıkarma girişimlerinin gerçek hikayesini gözler önüne seriyor. Sezgisel yön ve Pacino'nun muhteşem performansı sayesinde, son oyunun ne olduğunu keşfetmek için diken üstünde izleriz bütün filmi.

Dog Day Afternoon (1975)

Sidney Lumet ve Al Pacino, 1970'lerde bir ikiliydi. 70li yıllardaki en büyük başarılarının Serpico mu yoksa Dog Day Afternoon mu olduğu konusunda hala tartışmalar devam etmektedir. İkinci filmde Pacino'nun en ikonik performanslarından biri yer alıyor ve sevgilisinin cinsiyet değiştirme operasyonunu finanse etmek için banka soymaya çalışan şanssız bir banka soyguncusunu canlandırıyor.

Film, cinsellik konusundaki tutumları tasvir ederken bir yandan da şiddet içeren suçların arkasında var olan karmaşık motivasyonları araştırdı. Ama oyunculuk gerçekten filme seviye atlatmıştır. 

Scarface (1983)

Pacino'nun ilk rollerinin sessiz yoğunluğunun yerini bu kötü şöhretli gangster filminin yeniden yapımında kükreyen bir delilik aldı. Pacino'nun bu filmdeki sinirli karakteri bundan sonraki filmlere de aktarılacak kalıcı bir karakter özelliği oldu. 

Brian DePalma tarafından yönetilen ve Oliver Stone tarafından yazılan Scarface, Pacino'nun başrol Tony Montana olarak bir Küba göçmeninden, azılı bir gangstere yükselirken kokain, şiddet ve para içinde yüzüyor. Rolün gösterişi, repliklerin çoğu gibi izleyicilerin zihninee kazınmış. ("I'm Tony Montana! You f**k with me, you f**k with the best!")

Scent Of A Woman (1992)

Bu Pacino'ya ilk Oscar'ını kazandıran filmdi. Kadın Kokusu'nda Al Pacino'yu genç bir hazırlık okulu çocuğuna (Chris O'Donnell) koçluk yapan Frank Slade adında kör bir gazi rolünde izliyoruz.

1970'lerdeki daha katmanlı portreleriyle Oscar kazanmaması bir utanç olsa da, Frank'ın bu filmde sıkça kullandığı "hoo-hah" nidası herkesin dilinde yer etti. Karakterin aşırılıklarına rağmen, hiçbir şeyi göremeyen gözlerin arkasındaki duygu derinliğini iletmek için gerçek bir beceri oyuncusu gerekir. Pacino da bu iş için biçilmiş kaftan.

Glengarry Glen Ross (1992)

Pacino'nun, Kadın Kokusu'ndaki rolünden tartışmasız daha üstün olan Glengarry Glen Ross'taki Oscar'a aday gösterdiği etkileyici performanstı. Savaşan emlak satıcısının klostrofobik draması, David Mamet tarafından kendi başarılı sahne oyunundan uyarlandı. Pacino, işten atılma tehdidi altında olan meslektaşlarının üstüne çıkarak, büyük satış elemanı Richard Roma olarak bir epik bir performans sunuyor.

Başrolleri tam bir yıldızlar topluluğu filmde kimler yok ki: Jack Lemmon, Kevin Spacey, Ed Harris, Alan Arkin ve Alec Baldwin. Bize sadece Pacino'nun ne kadar iyi olduğunu hatırlatmakla kalmaz, aynı zamanda çağdaşlarından ne kadar ileride olduğunu gösterir.

Bize sadece Pacino'nun ne kadar iyi olduğunu hatırlatmakla kalmaz, aynı zamanda çağdaşlarından ne kadar etkili bir şekilde zıpladığını da gösterir.

Carlito's Way (1993)

Pacino'nun Scarface yönetmeni Brian DePalma ile ikinci (ve bugüne kadarki nihai) işbirliği, önceki filmin bir arkadaşı olarak düşünülebilir. Scarface, gangster dünyasında ipleri tutmayı öğrenen genç bir adamın çılgınca aşırılıkları ile ilgiliyse, Carlito'nun Yolu, hatalarla yaşamak hakkında daha kasvetli bir masaldır.

Filmin başında Pacino'nun karakteri Carlito hapishaneden çıkar ve düzgün bir hayat yaşamaya karar verir. Ancak kendisini Carlito'nun yozlaşmış avukatı olarak hatırı sayılır derecede gergin Sean Penn tarafından içine çekildiği suç yaşam tarzından ayıramaz. Film aslında bize Carlito'nun nihai kaderini göstererek ve hem filme hem de Pacino'nun performansına zengin bir hüzün duygusu ile yatırım yaparak başlıyor.

Heat (1995)

Yazar-yönetmen Michael Mann ile yaptığı iki işbirliğinin ilkinde Pacino, yine kendisi kadar efsaneleşmiş De Niro işe baş başa. Heat, bu iki efsanenin aynı karede göründüğü ilk filmdir. Godfather II'de beraberdiler ama birlikte sahneleri yoktu. Aralarında yıllar vardı. 

Pacino, Los Angeles dedektifinden Vincent Hanna'yı canlandırmak için kolları sıvar. Amacı De Niro'yu yakalamak ve adalete teslim etmektir. Her iki aktörün de sağlam oyunculukları sadece bizi büyülenmiş bırakmakla kalmıyor, sonunda gözyaşı bile dökmemize neden oluyor.

The Insider (1999)

Pacino'nun Michael Mann ile ikinci işbirliği. Oyuncu, hayatının hikayesine çarpan gerçek hayattaki CBS gazetecisi Lowell Bergman'ı canlandırıyor. Bergman, tütün endüstrisinin lideri Jeffrey Wigand'ı (müthiş Russell Crowe) bir sonraki ifşası haline getirdiğinde, dünyaya şok dalgaları gönderir ve Bergman sonunda kendi etik ilkelerine karşı koymak zorunda kalır.

Mann'ın fantastik ve çekici filmi, çok farklı iki adam arasındaki ateşli ortaklığa dayanıyor - Heat'i zengin bir deneyim olarak belirleyen aynı tema bu filmde de mevcut. Pacino büyük ölçüde sessiz kalsa da, bizi koltuklarımıza kitleyen birkaç karakteristik patlama sahnesi var.

Insomnia (2002)

Christopher Nolan, aktörlerinden güçlü performanslar almasıyla ünlüdür ve Al Pacino'nun huzur kaçıran bu İsveç filminin yeniden yapımında yer almayı kabul ederken onu hayal kırıklığına uğratması söz konusu bile olamazdı.

Oyuncu, bir cinayeti araştırmak için Alaska'ya giden bir polis olarak hatırı sayılır bir şekilde kafayı sıyırmıştır. Pacino'nun karakteri Will Dormer'ın dolabında yanlışlıkla vurduğu partnerinin iskeleti var. Ruh sağlığı da yerinde değildir. Ancak en unutulmaz sahneler, Pacino'nun Robin Williams şeklinde beklenmedik bir kötü adamla kafa kafaya gittiği anlardır. Al Pacino ciddiyetinin, Robin Williams komikliğiyle birleşmesinin tadını çıkarabilirsiniz.


İlgili İçerikler

Yazarın Diğer Yazıları

SIVI SOĞUTMALI KULAKLIK | Razer Kraken Tournament Edition Önceki

SIVI SOĞUTMALI KULAKLIK | Razer Kraken Tournament Edition

Sadece 1 Dakikada Koronavirüs Testi! Sonraki

Sadece 1 Dakikada Koronavirüs Testi!

Yorumlar

Bu içerik ile ilgili hiç yorum yazılmamış. İlk yorum yapan sen ol.


Yorum Yazın

Yorumu Kaydet
Teknoloji Bültenimize Abone Olun!

Teknoloji ile ilgili son gelişmelerden anında haberdar olmak için bültenimize abone olun. Sitemiz, 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu'na (KVKK) uygun olarak üye bilgilerini gizli tutar ve hiçbir zaman izinsiz gönderim yapmaz.